Eylül 18, 2010 | By: ufukcel

Know-How


Kings Of Convenience - Know How
Eylül 07, 2010 | By: ufukcel

Asel



Kısmen seviyordum bir şeyleri. Bazılarını hayatıma alıp yapamayacağım hayallerde gezdiriyordum, bazılarına da tutamayacağım sözler veriyordum. Kendimi asla sevmiyordum oysa bunları yaparken. Kalabalığımın biraz seyrekleşmesi için sevdiklerimin üzerine yeni sevdiğim şeyler ekliyordum. Biraz kendime benzetiyordum onları, belki biraz da onlardan çalıyordum. Ben sevgiyi böyle artırdığımı düşünüyordum, kendimden eksildiğini farkedene kadar.

"Korkma benden..." dedi ağacın kenarından hayalindeki en güzel turuncu şeyi izlerken. İstediği sadece bir tutam portakal kokusu... İstediği sadece biraz saflık... İstediği sadece belki biraz özgürlüktü. Herkes arkasını dönmüş bile olsa onla kalmayı istiyordu. Hiç kimse konuşmasa bile onun her şeyini paylaşmak istiyordu. Yalnızlığı ona da bulaştırmak niyetinde değildi. Havanın en mavi olduğu anda turuncu kanatlarıyla süzülürken elinden tutmak istiyordu. Belki biraz hayal kurdurup sonra köşesine çekilmesine izin verirdi. Yukarıyı hayal eden her canlı gibi yalnız bırakmalıydı bir yerden sonra, farkındaydı.

"Sevmedim." dedi kelebek. Gözleri yeni açılıyordu ve karşısında her sabah rüyasını paylaşabileceği tırtıl duruyordu. Her gün o'nun uyanmasını beklerken uykuya dalardı oysa.

- Bu sabah bu rüyayı senle paylaşmak istemiyorum. İçinde birisi olsun istemiyorum. Bu rüya bana özel kalsın.
- Peki.

Yine en sevdiği çiçeğin üstünde uçmanın hikayesiydi rüyasında gördüğü kelebeğin. Tadını bile aldığına yemin edebilirdi. Bu anı bozmamak için kimseye anlatmamayı seçmişti kendine. Belki bir kez daha göremeyecekti ama oraya ulaşana dek o tadın hep onla kalmasını sağlamak istiyordu.

- Gitme. Beyaz çiçeklerin kokusunu sana da duyurmalıyım. Biraz daha sabredersen rüyamdan uyandığımda sana da yerini gösterebilirm.
- Beyaz çiçeklerle olan rüyanı biliyordum ama bu en güzeli olmalı. Yoksa hepsinden vazgeçer yine en güzel anını paylaşırdın.
- Sadece güzeldi hepsi bu.

Hayal kurmayı severdim. Hayal kurmaya takatimin kalmadığı zamanlarda ise uyurdum. Rüyamda yine aynı hayali görürdüm. Renklerle bezeli bir cennette, elinde yeşil elmasıyla, boynunda mavi atkısıyla... Sessiz bir gülüşü vardı. Güldüğü belli olmazdı bile ama güldüğünü hissettirirdi. Öylesine ferahlardı o an içiniz orada olabilseniz, sanki üzerinizden asel'den bir parça geçmiş gibi hissederdiniz. Bal kokusu her yanınıza işler, serinliğiyle yeniden doğmuş gibi olurdunuz. Abarttığımı düşünüyorsunuz biliyorum ama bu hayali benden başkası kuramazdı zaten.

"Hayal kurmayı seviyorum ben." dedi tırtıl, kelebeğin kanatlarında süzülürken. "Ama bazen içindeki gerçekliğe kendimi kaptırıyorum, oradan kurtulmak istemiyorum. Hayallerimin esiriyim artık sanırım ben."

Biraz zaman geçtikten sonra etraflarındaki en kırmızı çiçeğin üzerinde durdular. "Ben kendi hayallerimin gerçek olduğuna inanıyorum, onlar için yaşıyorum, gerçekleri belki de bir hayalin üzerine tekrar yazıyorum." dedi kelebek ve bu kez tırtılın konuşmasına izin vermeden "Senin kurabileceğinden çok daha fazlalarını gördüm. Hayata tutunmam için bir dal, uykumdan uyanmadan önceki ilacım, dünya hapishanem için bir anahtar, hayatımın kurma kolu, aklımda kalan en güzel şarkı, yaptığım en güzel resim, duyduğım en güzel hitap, ezberimdeki kitap... Ne dersen de, senin için bir şey ifade etmeyeceğini bilsem de hayallerim artık benim parçalarım oldu. Ondan artık kimseyle paylaşmak istemiyorum. Artık bozulacaklarından ve beni sonsuza kadar terkedebileceklerini düşünüyorum."

Bulutları izlerim ben. Yerine biraz daha mavi koyarım bazen gözlerimin. Susadığımda yağmur olurlar, üşüdüğümde yorgan... Hakkında hiçbir şey bilmediğim bir düşe ortaklık ederim kimi zaman ve uykularına sızarım en büyük hayalperestlerin. Umut veririm onlara hiç ummadıkları anda ve karşılığında sadece biraz kokularını çalarım. Rahat duramam en sevdiğim hayallerin üzerinde gezerim her gece.

"Ben..." dedi tırtıl, kelebeğin kendisini dinlemediğinden emin olsa da... "Ben de umut dağıtırım biliyor musun? Senin çiçeklerinin yerine pamuktan hayaller sığdırırım. Kimseye söylemem ne yaptığımı ama mutlu olmalarını izlerim uzaktan. Sana verebileğim bir şe..."

"Hiçbir kelebeğin rüyasına girdin mi daha önce tırtıl?" diye kesti sözünü kelebek tırtılın. Tırtıl duyduğu soruya hem şaşırmış hem de sevinmişti. Çünkü en sevdiği hayallerden biri O'nunkiydi. Daha geçen gece pamuktan birkaç umut tanesi serpiştirmemiş miydi hayalinin ortasına...

- Hayır. Çok kez düşündüm ama hiç girmeye cesaret edemedim bir kelebeğin rüyasına. Tanıdığım kelebeklerin hepsinin benim düşünemeyeceğim kadar büyük hayalleri vardı. Gözlerimi kamaştırdı hepsi, yukarılara bakmaya korktum. Ya gerçekleştiremezsem en güzel dileklerini ya üşütürse benim yağmurlarım onları ya uykusunun en güzel yerinde benim yüzümden uyanırsa diye korktum. Sesimi çıkarmadan sadece izledim. Saatlerce, günlerce bekledim.
- Benimkileri görmeliydin. Rengarenkti ve bulutlardan sızan ışığı yakalamak için uğraşıyordum.

Hepsini ezbere biliyordu oysa tırtıl. Görmek istediği rüya tam da buna benzer bir şeydi. Her gece rüyasında ulaşmak istediği cennet işte tam da buydu. Bakmaya korktuğu ışık oydu.

"Korkmana gerek yok. Hayallerimi seninle paylaşabilirim. Belki sen de ışık olursun." dedi kelebek aniden ve ekledi "Bir kez gormeyi dene beni. Ama görmek demek, buranın bir parçası olmak demek. Göze alıyorsan, durma.
Alamayanlar çoktan gittiler. Bir kez güldür beni. Bu düşmeye son vermek demek. Tut elimi."

Tırtıl o anda artık korkmadığını anladı. Birlikte ışığa ulaşabileceklerini anladı. Sanki kendi hayalinin bir parçasını gerçekleştirebilmiş gibiydi.

Artık çok daha huzurlu uyuyabilirdi. Rüyasında kelebekle olmayı dileyerek.
Eylül 03, 2010 | By: melankolik melodi

Hayat Kanseri (~~Ca)

Miş’ li geçmiş zamanla kurdum çoğu cümlemi. Hiçbir şeyi bilemememden, kendime olan güvensizliğimden. Bilmedim hiçbir şeyi. Emin de değildim sizden, kendimden olmadığım gibi. 'Ohh be' gibi rahatlık belirten ünlemlerim de olmadı hiçbir zaman. Beynimi keşfe çıkan kurtlar içime sıkıntıları yumurtladırlar. Acabalarım vardı yoksalarımı süsleyen. Soru işaretlerimle sunumunu güzelleştiren. Sürekli yaptığım teşhisleri, çözüm alanındaki sıkıntılarımı kromozomlarıma bağladınız fakat sizin çeşitliliğiniz de bir çözüme varamadı. 

Sessizlik… Bir iki siyah tını ve solunum sesleri vital bulguların en güzeli. Yaşıyoruz elbet bizde, izin verildiğince. Tutuyoruz, tutunuyoruz kah saçlarımızdan kah yardaki otlardan batmayalım diye. Kedilerin canlarına ortak sürdürüyoruz hayatımızı yaşamayı beceremiyoruz ölmeyi beceremediğimiz gibi ne kadar da sinir bozucu değil mi? Bu yazının da böyle anlamsız bir şekilde öylesine gittiği gibi. Sanki geçen yarım bıraktığım satırlar bunlar değillermiş gibi. Her şeyin zamanı vardır, zamana bırak, zamanla geçer , zaman en iyi ilaçtır tüm firmaların önerdiği, reçetelerin olmazsa olmazı, en gözde antidepresan, zaman. 7/24 tok karnına umutla beraber tüketildiğinde en verimli sonucu elde edebilirsiniz sizde. İlk başlarda karın kaslarında kramp, delirme hissi tattırabilir size en keskin biçimde ancak ufak dozlarda boşvermişlik ve uykuyla beraber yenebilirsiniz sizde. Alt edilebilir elbet hayat kanseri, erken teşhis edilirse.

Zamanı kesmeden zaman zaman yoklarsanız kendinizi, eğer küçülmüşse o lanet olası boşluk hissi kurtuluyorsunuz demektir bu illetten, tek sıkıntınız yan etkilerdir şimdi. Gis siteminizdeki iştah azalması insan etine olan isteksizliğinizdendir elbet, sahte kimlikler bulantı nedeni. Biraz uzak kalın, çok fazla insan kirliliği.
Kapanan tüm kapılar, kesilen tüm ilişkiler tedavinin cerrahi kesimi. Akıllarda kalır tek soru ya nüksederse, büyürse içteki boşluk hissi.

Uzak durun hormonlu duygulardan, genetiği değiştirilmiş kişiliklerden , doğal güzellik en iyisi.
Eylül 01, 2010 | By: ufukcel

Down To The Waterline



içimde sözcükler uçuşuyor ama sana ulaşmalarını engelleyecek bir gizli barajım var artık. dokuz onbeşe çekildiler kendiliğinden, hakemin düdüğüyle saldıracaklar üstüne.


"uyumak istiyorum" dedi kadın, "ama yastığım bu kez omzun olsun.".


saklı duyguları vardı kadının da adamın da. biraz sessiz kalsalar, saatin tıkırtılarını bir an olsun kendilerine yar etseler artık birbirlerinden bir şeyler sakladıklarını biliyorlardı. sonra cümleler yarım kalmaya başlıyor, ünlemler eksiliyor, gereken yüklemler gelmiyor ve gerçekler tamamlanamıyordu. nerede durmalarını gerektiğini ikisi de bilmiyordu, apaçık ortadaydı. birine olan aynı anda diğerine de olmuş, ırmağın öte yakasına geçmelerini engellemişti bir el bu kez. düşmek umurlarında bile değildi oysa. birbirlerine mi tutunuyorlardı her zaman oysa? kaçıncı vazgeçişleriydi bu? sayısını unuttukları ölümlerinden ve gereksiz dirilmelerinden arta kalan ne oluyordu?


"biraz daha kalamaz mısın?" diye sordu adam en sessiz haliyle, karşısındaki kadına. "biraz daha konuşmalıyız bence ve bu kez susmamız gerektiği yere kendimiz karar veririz, olmaz mı?"


o kadar saydamdı ki adam bunları söylerken, yalan olmadığını ikisi de biliyordu. o kadar saymışlardaki adımlarını artık birbirlerine ne kadar yürek atımı mesafesinde olduklarını biliyorlardı. birisi diğerinin yüreğine parmak izlerini bırakıyordu, diğeri de seçmece en güzel anılarını. ama mutlu değillerdi mavi hayallerde dahi olsalar. birbirlerinin hakkında bilinmeyen denklemleri öylesine kaplamıştı ki gözlerini, artık gerçek neydi göremiyorlardı.


"birer yabancı mıyız yani şimdi kendimize?" diye sordu kadın boş gözlerle adama. adamın vereceği cevabı kendi ağzından döktü istemeden... "biraz daha kalamaz mısın içimde?" sonra sustu. "birkaç ömür daha geçiremez miyiz?"


gözlerini kapatınca daha güzel ağladığını düşündü kadının. gözlerini kapatınca onu daha iyi gördüğünü hatırladı. gözlerini kapatınca kendini gördüğünü düşündü adam. 'son' muydu sahnede şimdi yazan yoksa sadece korkudan yine gözlerini mi kapatmıştı? her şey bitmek üzereyken kaçmayı düşündüğü gibi sallanması gerekmez miydi dünyasının biraz da olsa? yalnız kalmaktan hiç korkmamıştı oysa -o'nu yalnız bırakmayı göze almış olsa bile-.


"cesaret edemiyorum yanında ağlamaya artık." dedi kadın.


bittiğini anladığını bir şarkıyla pekiştirmek istedi. tüm hafızasını yokladı, yoktu buna uyan bir şarkı. ne bir melodi ne de tek kelime geldi aklına. uyandırıldığını farketti tatlı uykusundan. tam düşecekken en güzel rüyasında bile olsa, yarım bırakılmıştı en olmadık yerde.


sonra gözlerini kapadı son kez. kadının ne kadar güzel olduğunu düşündü. öyküsünün sonuna güzel bir portre yerleştirdi. ağlatamıyordu bile oysa bu kez. melodisiz bir ağıt yükseldi arkalarından. rüyasının bittiğini müjdeleyen israfil üfledi borusunu.


"uyumak istiyorum" dedi kadın, "gitmem gerek."

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner