Mart 29, 2011 | By: ufukcel

The Last Beat of My Heart

Kurmaca bir hayat benimkisi. Yormaya gerek yok kafanı boş yere, bir gün gelecek doğacağım; nasıl öldüysem. Korkarım sana ulaşamayacak kopardığım takvim yapraklarım. Savurduğum küller çoktan okyanus sularına karışmış olacak. Tuttuğum saatler tükenmiş, yazdığım yazılar uçmuş olacak. Son kez kokluyorum ve kitabımın arasına koyuyorum gülümü, Eco'ya nazire yaparcasına... 


Döneceğim, dedi kadın. Bir gün nasıl gittiğimi umursamamışsan, geldiğimi de hissetmeyeceksin. Hayatın hakkında hiçbir şey bilmeden masallar okuyacağım sana günlerce. Hala canlı kalan yanlarına öpücükler konduracak, yaralarına yara bandı kelimeler yapıştıracağım. Görmezden geldiğin her ne varsa, tek tek hatırlatıp yüreğini sızlatacak, aklının oynadığı oyundan haberdar olmanı sağlayacağım. Oynadığım oyunun bir önemi kalmayacak ve günün birinde belki de seni affedeceğim. Gözlerinin içine bakarken, aklına giren, diline değen, yüreğini elleyen milyonlarca kadına aldırmayacağım. Kendimi beyninin kalabalığında bulmaya çalışırken sıkılmayacağım. Girdiğim yolda gördüğüm engellere takılıp usanmayacağım.


Takıntılı bir hayat benimkisi. Girdiğim yolda karşıma çıkan ilk eşiğe takılmayı görev edinmişim kendime. Aldığım yaralar, sardığım omuzlar, kanattığım canlar bunun yüzünden. Yutkunurken boğazıma düğümlenen kelimelerin farkına varamamam, aklıma gelen ilk cümleyi söyleyememem bundan. Takatimin kalmadığını anlamama yardımcı olacak kişiye tahammül etmem çaresizliğimden. Tutkunu olduğum kadınlar, gözlerime hapsettiğim sevgililer,her gün rüyama gelen deniz kızları... Olmayacağını düşündüğümde düştüğüm bir düş hepsi. Rahatsız bir ruhun, huzursuz sancıları. Huzursuz bir ruhun, sancılı öyküleri. Beyin ölümü gerçekleşmiş bir soysuzun son nefesinde görmek istediği gibi, elektrikli sandalyesine oturtulmuş idam mahkumunun son isteği gibi, her sabah tekrar tekrar ölen defolu bir hayatın yapacağı en iyi şey gibi... Gelmeni istiyorum bana. Arabesk ruhumdan çıkarıp, bedenimi sarmanı istiyorum.


Yalnız kalacasın, dedi kadın. Ne kadar aciz durumda olduğunu anlayacaksın ve hatalarından sıyrılmak, günahlarından arınmak için mumlar dikeceksin avuçlarına. İnandığın şeylere yakarmaya başlayacaksın. Ağlayacaksın ak düşen saçlarını gördükçe. Yorulacaksın yaptığın her şeyin seni bir adım dahi ileriye götüremediğini anladığında. Tütsülerin kokusuna bırakacaksın kendini, ölüme ulaşacağını sanacaksın. Hiç yaklaşamadığın bir ışığı takip edeceksin, tutmayan dizlerine hükmedemeyip yere kapanacaksın. Soyulmuş ellerini yukarıya açıp emanet ruhunu teslim etmek isteyeceksin. İşte tam da o anda yanında olacağım senin. Kuruyan dudaklarına parmaklarımı süreceğim, görmeyen gözlerinden öpeceğim, beni duymayacağından emin olduğum kulaklarına yanında olduğumu söyleyeceğim. Gittiğimi nasıl umursamamışsan, geldiğimi de hissetmeyeceksin. Ben masallarıma devam edeceğim, sen de uyumaya...


Yavaş bir hayat benimkisi. Çekip gitmeyen bir ruhum, toprağa yanaşan ama direnen bir bedenim ve bir türlü kanayamayan gözlerim var. Her şeyi görüyorum, her şeyi hissediyorum, her şeyi duyuyorum. Lanetimin geçmesine daha çok var, hiçbir şeye tepki veremiyorum. Uzaktan bir deniz kokusu duyuyorum, dudaklarıma yağmur suları değiyor, rüyamda yine o deniz kızını görüyorum... Uzanıyorum ama hiçbir şeye dokunamıyorum. Bir şarkı tutturmuşum rastgele, durduramıyorum... 


Öleceksin, dedi kadın. Bir gün gelecek öleceksin; nasıl doğduysan. Ne hayalini kurduğun kadınlar ne söylediğin şarkılar yanında olacak o zaman yanında. Göremediğin günlere meydan okuyacaksın. Yapamadığın ne varsa, yağamadığın hangi yaprak varsa hepsine ulaşmaya çalışacaksın. Sonra, bir süre sonra, kısa bir süre sonra, ölümün senin için bir vuslat olacağını sanacaksın. Aldığın nefesleri birine borçlu olduğunu anlayacaksın ve utanan yüzünü kanayan ellerinle kapatmaya çalışacaksın. Hayatının sayfalarının tükendiğinin farkına varacaksın. Artık bir çıkar yolunun kalmadığını anladığında cesedini kendi ellerinle bana teslim edeceksin. Gelişine ne kadar sevinmişsem, gidişine de o kadar üzüleceğim. Anlatacak masallarım kalmayacak, dilimdeki şarkılar bitecek.


Garip bir hayat benimkisi. Bir gün varım, bir gün yok olacağım. Gelecek zamanlarımın tükendiğini anladığımda yerine keşke'li geçmiş zamanlarımı ekleyeceğim. Gelsen... 


İyiyim ben... Gerçekten.


DeVotchKa - The Last Beat of My Heart by ceressa
Mart 07, 2011 | By: ufukcel

But I Don't Know What It Means

(İkinci öykü için: I Wish It Would Rain Down)


Seriyorum saçlarımı boylu boyunca kuleden aşağıya. Tam umudum tükenmişken geldiğin için kalbim daha da kendini bilmez çarpar oldu son günlerde. Titremem ondan, soluklarımın hızına alış artık. Çıkış kapısını bulamıyorum, aklımın uçsuz bucaksız labirentinde yol gösterdin bana. Küçük bir günebakandım oysa ben. Güneşe çeviriyordum aynamı, eninde sonunda farkedersin beni diye. Nereden geleceğini adım gibi biliyordum oysa ben. Geceleri boynumu bükmem yanımda omzumu hissetmemden bundan dolayıydı hep. Gözlerimi kapatmam kokundan kendimden geçmemdendi.
Yorulmuştum... Herkesin her türlü oyununa göz yummaya başlamıştım. Korktuğumdandı belki de her şeye elimin tersini gösterme çabası. Bir süre sonra kılımı bile kıpırdatamaz hale geldiğimde nelerden vazgeçtiğimi bile göremedim. Uykusuz gözlerim, yalın ayaklarım, çıplak bedenim ve kanamış avuçlarım vardı. Hiç kesilmeyecek bir çağlayanın altındaydım ve birileri bana hiç de acımadan kan kusmaktaydı. Söylenen yalanlara itiraz edecek yetimi kaybettiğimde ise artık bir yapraktan farksız olduğumu farkettim.


Çok uzaklara olmayan ama işe yarayacağına inandığım bir göçe hazırlanıyordu ruhum tam da. Ne yol bilirdim oysa ne de iz. Susuz kalacağımı, yalnız olacağımı bildiğim bir yolculuğa hazırlanıyordum. Çıkınıma akılsız başımı, uzun süre önce unuttuğum hislerimi ve atmaktan yorulan yüreğimi koydum. Bir pervane böceğinin bacaklarına tutunup herkesten kaçmak istedim. Rüzgara verdik birbirimizi. Ne olacağını düşünmeden...


Sonra hayatıma sızan gün ışıkların saçlarımı aydınlattı. Nefesin, yıllardır tozlanan kalbime dokundu. İçime ılık bir rüzgarı arkadaş bıraktı ve parmaklarının ucuna basa basa gitti. Yakınmalarım, sızlanmalarım, yaşadıklarım... Aldım hepsini vurdum birbirine. Geriye kalanlarla idare edebileceğimi düşündüm. Geçen zamana aldırmadan griliklerimde körleşmiş gözlerimle gezdim. Terli vücuduma ılık bir duş, susuz boğazıma bir yudum su olmuştun.


Bırakıyorum kendimi boylu boyunca kuleden aşağıya. Geleceğine inanmamaya başladığımda hala burnumdan gitmeyen kokuna kendimi kaptırıyorum. Korkmuyorum ne toprağa serilince duyacağım kemik seslerinden ne de bundan sonra olacaklardan. İçimden bir fıskiye fezaya yükseliyor, en yakın yıldıza çarpıp sana ulaşmamı sağlıyor. Uğramıyorum hiçbir ara durağa, görmüyorum hiçbir engeli. Yolumu çizen kokuna hayran hayran yol alıyorum.


Duyuyorum işte sonunda, yankılanıyor kulaklarımda sesin. Sana geliyorum, kendime bir tutam daha senden katabilmek için.





Mart 06, 2011 | By: melankolik melodi

Beatifugly

Güzel olduğu su götürmez bir gerçek, az ekmeğini yemedi hala da yiyor, kolay kolay aç kalacağa benzemiyor. Zayıf bir de... Günümüz güzel kadın zayıf olmalıdır gerekliliğini yerine getirmekle gurur duyuyor. Bana kalırsa öğle öğününü atlayıp aç dolanıyor. İçim parçalanıyor haline. Yediklerim zehir zıkkım oluyor. Uzun da boyu. Maken gibi maşallah. Selvi gibi, yürümüyor adeta salınıyor. Asalet damlıyor her tavrından, saçı bile farklı savruluyor rüzgarda, her hücresi kime ait olduğunun farkında. Yok artık bu kadar olmaz dedirtiyor ama zeki üstüne üstelik. Mevcut kombinasyonuyla kendine hayran bırakıyor. Karakteri taa ergenliğinde oturmuş, ne istediğini biliyor. Her haliyle güçlü bir kadın, her kulvarda zirveye oynuyor.


Çirkin ördek yavrusunun insan suretindeki hali. "Erkeğin yakışıklısı, çirkini olmaz" der annem ama gerçekten çirkin bir erkek bu, kimse sorsan yanıt değişmeyecektir eminim. Biçimsiz, roman tasvirlerinin vazgeçilmez kelimesi, klişenin de ötesi farkındayım ama kesinlikle biçimsiz bir burnu var. Hani türküde de dediği gibi "Allahın yarattığına çirkin denmez ama bir burnu var patlıcandan uzun."... Evet evet en yakın canlandırmayı bu şekilde yapabilirsiniz bence. Uzun ama kilolu. Biçimsiz, "bu adamın hiçbir tarafında biçim yok" bir fiziği var. Simetriyi inkar etmek için varlığını sürdürüyor. Hantal ve ürkütücü, hareket ederken sizi korkutuyor, bundan da içten içe zevk duyuyor. Madem kalabalıkta fark edilmeyecek kadar noırmalsiniz, diyetini ödemelisiniz. Güçlü bir erkek, acımasız ve nefret dolu ama çocuklardan çok korkuyor. Onlar da kendisi gibi acımasızlar, kendisinden de çok korkuyorlar garip bir ilişkileri var. Birbirlerine karşı aynı duyguları besliyorlar ve mümkün mertebe birbirlerinden kaçıyorlar. Üzülüyor bu duruma, çok üzülüyor ya bir gün kendi çocuğu olursa ve kendisinden korkarsa. İşte o zaman dayanamaz ağlar, o da bunun farkında. Üstelik çok korkmakta. Korkutmaktan sadistçe bir zevk duyuyor olabilir evet ama keşke korkulmayacak kadar normal olsa. Nefret et ama acıma kıvamında beylik laflar kullanmaz ama, o mentalitede anlayın sizde. Zeki ve güçlü, karakteri çeşitli. Sevdikleri ve sevmedikleri ya da sevenler ve sevmeyenler kendisini farklı tanımlıyor.


Herkes gibi çirkin adam da seviyor güzel kadını. Ruhları anahtar kilit özelliği barındırıyor. Ruh ikizi değiller ama birbiriyle örtüşen ruhlara sahipler. Adam kadının kıymetini biliyor, her şeyin de farkında. Kadın aptal değil yukarıda da belirttim, her şeyi anlıyor ama olmuyor. Güzel gözüken, muhteşemliğiyle kadını tüketen hayatında adam ilaç oluyor her yarasına. Her şeyden çok değer veriyor çirkin adama, güzel kadından gelen değerin mutluluğunu yaşıyor çirkin adam ama olmuyor. Kadın güldürüyor adamı, gülmek hiç yakışmıyor çirkin adama, inadına güldürüyor kadın, çok güldürüyor. Ortaya çıkan yakışıksız surata rağmen, en çok gülerken seviyor adamı ama olmuyor Şimdi sen deli gibi birlikte olsunlar istiyorsun ama üzgünler, üzgünüm , sen de üzül bebeğim bu istediğin sadece filmlerde oluyor. Onların hayatında , senin hayatında, benim hayatımda olmuyor.

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner