Kasım 18, 2011 | By: ufukcel

Everything Falls Apart

Camel - Rajaz by ceressa




Kumanda edilen bir ruh, çorak kalmış bir kalp, aksine bile yabancı bir kulak ve ipleri kopmuş bir kuklaydık ikimiz de. Yolların tozu paçalarımıza bulaşsa umursamaz hale gelmiştik. Ellerimiz iç içeydi. Sepya bir fotoğrafın mutsuz gözüken iki parçasıydık belki ama bizim havamız sürekli doreydi zaten. Burnumuzda kesif bir kasımpatı kokusu, aklımızda maviden griye dönen dalgalı bir denizin hayali... Birbirimizin yularını sıkıyorduk, gözlüklerimizi sıkılaştırıyorduk, kulaklarımızı tıkıyorduk. Sahi ne zaman bu kadar hatasız gözükmeye başlamıştık birbirimize? Hatalarımızı yüzümüze vurmak bu kadar mı batar olmuştu narin tenimize? Kaç asırdır susuyorduk birbirimize? Ne zamandır bu kadar uzaktık ve ne zamandır bu kadar yabancıydık birbirimize? Uzansam nefesini tutabilecekken ağzımla, uzaklaşıyordum senin, kendin bile olmaktan usandığın diyarlara. Yalnızlığa hile karıştırılır mı sence? Bilerek bir şapkanın altında yaşamayı seçebilir mi bir tavşan? Gözleriyle gördüklerine inanmayan her izleyiciyi sihrine ikna etmek zorunda mıdır usta sihirbaz? Kaçınca mutlu oluyor mu insan gerçekten? Cevaplarınla ikna olacağımı düşünüyor musun hakikaten? Kızmıyorum sana. Ne sana ne de umarsız sihirbazına... Bir yerde büyük bir yanlış varken öylece yokoluşunu izlemeye gönlüm elvermiyor.


Yok. Söyleyemeye dilim varmıyor, yüzümü gizleyip ağlamaya çekilecek tek köşem bile yok. Katlanıyor gönül, saplanıyor bir hançer göğsümün orta yerine ama çıkaramıyorum gıkımı. Dilimde biten tüylere neden olan, kendime verdiğim sözler geliyor aklıma sonra... Hakkında düşündüklerimin yarısını atmaya yeminler ediyorum, ruhuna suikastler düzenlemek için planlar kuruyorum, geniş zamanlarımı şimdikine çekiyorum, düşünüyorum, aklımdakilere lanetler okuyorum, susmuyorum bir türlü ah susmuyorum... Bir an olsun düşünmekten yorulmuyorum. Yudumladığım zehrin tadı her geçen gün daha da güzel gelmeye başlıyor. Sürgünde ölmektense yanında acı çekmeyi kabul ediyorum. Gururum, yanılgılarım, yenilgilerim, golsüz beraberliklerim, kendimle başa çıkışlarım; sözlerin, yeminlerin, ağrıların, ağır yanların, kapıların... Susuyorum. Unutuyorum alayını. Komplo planlarım suya düşüyor, gökten düşüp tuz buz olan hayallerime bakıp bir "ah" çekiyorum, sonra da yanına bir ton yara-bere alıp kronik mazoşist yanıma geri dönüyorum.

En son ne zaman saklambaç oynadık seninle? Saklandığın yeri en son bulduğumda gözlerini sıkı sıkı kapatmıştın. Bulmamdan değil de seni bulduğumu söylememden korkuyordun sanki. Bazı şeyleri kendi yüreğime itiraf etmek zor geliyor. Senin duymak istemediğin, benim arsızca, durmadan dile getirdiğim, artık bundan bile sıkıldığım... Sıkılmaktan yorulduğum... Garip haller içerisindeyim. Yüzüne baktığımda kendi suretimi görememeye başladım bir süredir. Neler düşündüğünü, neye benzediğini unutmaya başladım artık. Yüzün artık huzur vermiyor, sesin ninni gibi gelmiyor, rüyalarıma girmiyorsun. Bir insan başka bir insanın hayaline sızmayı nasıl başarır ki? Bir insan başka bir insanın damarlarına oluk oluk kendini akıtabilir mi? Bir insan başka bir insana gözleriyle cümlelerce açıklama yapabilir mi? Bir insan başka bir insana bu kadar çok benzeyebilir mi? Bir insan duymak istediği cevapları her zaman aynı ağızdan duymaktan en son ne zaman usanmaya başlar? Şapkadan çıkan tavşan ne zaman sihirbazın yalanlarına alet olmaktan vazgeçer? Korkmuyorum. Seni duymuyorum. Vereceğin cevapları bekliyorum. Seni duymak istemiyorum. Sormaktan usanmıyorum. Cevap vermeni istemiyorum. Burada böylece durup seni bekliyorum. Gidiyorum.


Gülme. Yüzüme her baktığında giderken yüzüme kondurduğun gülüşün geliyor aklıma. Biraz olsun sinirlenemez miydin giderken? Ne biliyim beyin damarların patlayacak kadar genişleseydi, vücudundaki tüm kan yüzüne hücum etseydi, dizlerinin bağı çözülse, tırnakların yumruk yaptığın ellerini kanatsa, dilin ilk kez sirvilseydi bana karşı. Gitme demeye yüzüm olmasaydı, kalman için yüzüne bakacak halim kalmasaydı.

Ağlama. Gitmen için seni ne kadar zorladığımın farkındayım. Yapmak istediğim bu değildi. Asırlardır saklandığın deliğine bir çomak sokarak hayatıma dahil olman için hayatına burnumu sokmuştum yalnızca. Amacım korkutmak değildi. Hayatında en değer verdiğin şeyleri, gözünün içine baka baka, tek tek tuz buz ederken seni koruduğumu sanmıştım. Alışkanlıkların seni benden alıkoyacaktı, yok saymanı istemiştim. Gitmeni istememiştim. Boğazımdaki ipleri senin ellerine vermiştim, gidersen üç ayaklı sandalyeme gerek kalmayacak demek istemiştim.

Bakma. Dediklerime aldırmayacağını biliyorum. Yalnızlıklarımı bir kağıda yazıp sana yollamaya usandım artık. Sana nasıl hitap edeceğimi bilmiyorum artık. Sanki yolun başındasın hala ve yaptıklarımın ruh halimin saçma bir dışavurumu olduğunu görmek istiyorsun. Hala olanların birer yalan olduğunu sanmak istiyorsun.

Gitme.
Gitmesen de olur...
Hatta
Gitmesen iyi olur.
Gitmesen?
Bence gitme.
Gitme.
Gitme ne olur...



  Müjdat Gezen - Gitme by ceressa

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner