Ağustos 22, 2010 | By: ufukcel

Serenity (~~Forever)



Sabah oldu, uyumam gerek...

Olmadı. Sadece bu kadar.

Serenity
I feel so alive
 Where is all the darkness
 Serenity
 What have I done to deserve this

"...

Ne yatar ki şu yıldızlar koynunda gecenin
Bir dirhem kapamadan gözlerini
Uyuduk mu sanırlar...
Ben başka,
Benimkisi düş arsızlığı
Islak kanatlarımı ısrarla
Boğmak açık sularda...

..."



Life is on our side
Life is on our side 

Ağustos 20, 2010 | By: melankolik melodi

Had Gadia!...

Bir adam düşünün ki diye başlardı şayet bu yazıyı kendisi yazsaydı yok ama ne tarzını ne de kelimelerine hiç mi hiç özenmiyorum. Becerebileceğimi bilsem dakika durmam ama sakın sen korkma. Taklitler asıllarını yaşatırmış hesabı seni yaşatmak için deniyorum bazı bazı. Elime yüzüme bulaştırarak hemde. eeee ne demişler kirlenmek güzeldir, hele de kıytırık bir marka detarjan ve her daim yanınızda olan bir kuzu varsa. Had gadia!...


Şimdi buradan tanımlar yaparsam olmaz benim gözümden görür de kaparsanız kuzumu ne yaparım bilemem, faili meçhul cinayetler, cinnet vakaları beklemez belki ama kurtlara kuzu olabilirim.


Şimdi buradan övsem kendisini haklı olarak olmaz görürseniz gerçek ufukcel şahsını, alırsanız dostumu sonra o ne yapar bilemem. Susarsa daha da fazla, bakmazsa hiç içine yazmaz, buralar burası olmaz.


Umutları var gerçekleşmesini beklediği, hayalleri var net olarak göremediği, kelimeleri var daha söylemediği, kızgınlıkları var hiç göstermediği, doldukları var yazıya dökmediği, çekingenlikleri var nedenini bilmediği, üç noktaları var sessizliğinin muadili…Kocaman da bir kalbi var herkesi sığdırabileceği. Eğer ölmez de kalırsam bir gün kendisini fabl masallar yazarken göreceğime adım gibi eminim masalın ismi de benden olsun kuzuların sessizliği. bunu okurken suratının aldığı şirinlik smileyımsı ifadeyi görür gibi oluyorum ama Houston bağlantı gitti.
Eğer size tanıdığım bildiğim adamı anlatmaya çalışırsam beceremediğim için deliye döneceğimi biliyor olmanızı isterdim ama elimde olmayan nedenlerden dolayı beceremiyorum ben bu işi, o yüzden kısa keseceğim en başından beri belliydi. Yetmiyor işte, sevilmesinin, mutluluğunun, anlaşılmasının, ya da tanınmasının yetmediği gibi, yazılması da yetemiyor. Bu nokta da en büyük avantajımız muhattap olduğumuz kişinin yetinmeyi biliyor olması. Küçük bir sevgi sözcüğü, bir iki satır yazı, kalbe dokunan bir gülümseme, umut taşıyan bir hayal bunlarla kandırıp koca bir sevgi alabilirsiniz kendisinden bunlarla yetinebilir bir kişi, bilirkişi. Nasıl çok karlı bir alış-veriş değil mi?


O kadar tanımlamiyciiimm, yok anlatmiyciiimm dedim ama dayanamıyorum bu blog sahibi şahısı yaklaşık dört yıldır tanıyorum üç bitti dördünden gün alıyor işte karıştırmayın.neyse ne diyorduk bu kuzu gibi olan arkadaşım kibar, sessiz yer yer hafif suratsız diyebilecek kadar sessiz ve sakin biridir. Hatta bazen ahraz olduğu bile düşünülebilir. Dışarıdan tanımadan edineceğiniz ilk izlenimler bunlardır ama bizim bu tatlı su balığımız internet ortamında ve yazılarında pek de öyle gözükmez, Cezmi ersöz gibi yazar, okan bayülgen gibi de ağzı laf yapar. Tanıdıkca dersiniz ki yaa bu iyi çocuk.gel zaman git zaman huyunu suyunu, msn adresini, telefon numarasını öğrenirsiniz. Zaman zaman abuk sabuk tacizlerde bulunursunuz ama sesini çıkarmaz. Neden? Çok iyidir de ondan. Eğer değdiğinizi düşünüyorsa tribinizi de çeker iyi hissetmeniz için elinden geleni de yapar. Ama yok bunları sadece bencilce kendi egolarınız için yapıyorsanız (canım bak üstte bir çarpı işareti var haah kapı orda.) s.ktir et gitsin ne çekicen onu yaaa diyen bir kuzusu var haberiniz ola. fedakardır, dinler, bazen hüzün kovar , yardım etmek için elinden geleni de yapar, en güzel hüzünlü şarkıları dinler dinlettirir, hizmette sınır mı asla. İşte böyle bir adamdır, üzülür ama belli etmez düşünür, çok susar ama susarken de anlatır o da anlayana.


Yazacak kelimelerinin, kullanacağı üç noktaların hiç bitmemesi dileğiyle. Eğer biterse ben sana ödünç verebilirim , temin ederim yani. Yeter ki okumaktan mahrum bırakma bizi… ve yazarken biraz da rahat bırak bu ne yaa iki satır yazı yazıcam şurada alttan sarı ışığı yakıp yakıp duruyorsun yok oynamıyorum ben… sarı dedim ama turuncu galiba. Çok da saf yazıyı sileceğimi söyledim az önce hemen de sinirlendi . eğer alırsanız o ışığı gözlerinden, bırakmazsanız kendisinde kimseye güven ve büyütürseniz kuzumu, koyun olup çıkarsa başıma sakın görünmeyin bana .
Umarım bir gün İtalya’ da o dilek havuzunun çalışırlığını test eder, her isteğini gerçekleştirir, tüm hayalleri gerçek olur da öyle sırf hayal kurmak için ütopik hayaller oluşturur, kumral bir adası olur da mabel verenleri çok olur. Boşluklarını itina ile doldurur da belirsizliklerine bir nokta koyar. hep üç nokta hep üç nokta olmaz ama…


Not:bu yazı ufukcel şahsı tarafından yazılmamış olup ( çift kişilikli sanmayın şimdi durduk yere) yazı da geçen şahsın gerçek kişi ya da kuruluşlarla bir alakası yoktur, tamamen hayal ürünüdür. Yoksa siz bu kadar iyi bir adamın tabi kuzular hariç, içimizde yaşıyor olabileceğine gerçekten inandınız mı?
Ağustos 02, 2010 | By: ufukcel

Flying Over The Flowers



Gözlerimi kapadım, sadece rüzgarın sesi vardı kulaklarımda. Bal gibi kokuyordu sanki etraf, belki biraz da deniz. Zira denizi görmeyeli ne kadar zaman olmuştu? Esintisini ismini her duyduğumda hala hissediyorsam o kadar uzun süre olmuş olamaz aslında. Belki rüyalarımda görüyorumur hatta hala, belki bir gün gidebileceğimin hayalini kuruyorumdur en huzurlu zamanlarımda.

Uykusundan yeni uyanmış bir bebek gibi açtım gözlerimi. Kanatlarında birlikte süzülüyorduk. Ne hızlı ne yavaş... Sadece dikkat edenlerin görebileceği bir sakinlikte o çiçekten diğerine gitmek, usulca çimenlerin üzerinde gezinmek kimi mutlu etmezdi ki? Görüp görebileceğim en özlem dolu şarkıyı mırıldanıyordum ben tam da o sırada;

"Gör beni gör beni gör gel gözüm ol gör beni
Sar beni sar beni sar gökyüzüm ol
Uç beni uç beni uç yavru kuş ol uç beni
Geç beni geç beni geç kanadım ol"

Şimdi daha iyi anlayabiliyordum rüyalarımda neden O'nu gördüğümü her gece. Yalanlar söylüyordum herkese O'nu rüyalarımdan çıkarıp anlatınca. Bilmem, belki de O'nu dillendirince gidecek sanırdım rüyalardan. Kıskanırlar mıydı O'nu en güzel yerlerde hayal ettiğimi görseler? Korkar mıydı o zaman gözlerindeki arsız isteği görünce? Biraz daha tutunmamı sağlar mıydı kanatlarına o zaman yoksa? Her şeye karşı uçabilir miydi en istediğimiz yere doğru? Çok soru sordum yine. En son sorularımı sıraladığımda kaçmıştı benden, ardında ilk kez kokusunu bile bırakmadan. Susmamı istese söylerdi değil mi ama bana? -Ah yine soru- Oysa ben hiç bu kadar konuşan biri değildim. Kozamda sıkıntıdan çıkacak kanatlarımın hayalleriyle yaşardım; taa ki hayallerimi bile aşan bir çift kanatları görene kadar.

"Bence artık durmalıyız" dedi ansızın. Yorulmuş muydu ki sözlerimden? "En sevdiğim çiçekler bu mevsimde burada açar. Benim gelmemi beklerler her sene bu zamanalarda. En güzel kokuyu bulabilmek için hepsini dolaşmamız lazım. Şimdi burada anlatmam gerekenler var sana..."

"Küçük bir kelebekken bir düş kurdum. İçinde yeşil bir tırtılın boyundan büyük sözleri vardı. Durmadan kendine dünyalar yaratıp içine turuncu kelebeğinden parçalar koyuyordu. Bir süre sonra kendini anlatmaktan usanmış olmalı ki O'na öyküler yazmaya başladı. Kurduğu dünyada hep bir rol biçiyordu O'na. Her seferinde daha parlak, her seferinde daha ondan bir şeylerle süslü... Uyumaya alışkındı kozasında, gün boyu bıkmadan, usanmadan rüya görmek istiyordu. Artık rüyalarıyla gerçek hayatı karışmaya başladığında çıkıp gelmesini istiyordu hayalindeki en turuncu şeyin."

 Tam da anlattığı gibiydi her şey. Rüyalarım ne kadar O'nu içerirse o kadar daha uykuda kalmama değerdi. Rüyalardan gerçeğe dönüş yaptığımı hatırlatacak birkaç sözüne ihtiyacım vardı sadece. Ve en gerekli olduğu anda çıktı geldi sözünü tutup. Gitmemesi için kanatlarımın çıkmamasını dileyip, uzun bir süre üzerinde o çiçekten o çiçeğe gezebilirdim. En güzeli bulmak için O'na gezisinde yardımcı olabilirdim. Hatta isterse bir dümen olurdum, gözlerini kapatıp O'na hiç görmediği yerleri hayal ettirebilirdim. Gördüklerinin gerçek olduğuna inanmak bazen o kadar zor ki değil mi?

 "Uçarken artık havanın yağmurlu olması bile üzmüyor biliyor musun beni?" dedi turuncu öykülerin oyun hamurundan yapılma ilham perisi.

"Bu gece artık daha huzurlu uyuyabilirim o halde." diyebildim sadece. Sustum, O anladı. Yüzümdeki anlık tebessümün fotoğrafını çektiğine eminim. Ömrüm boyunca o anı bana hatırlatabilir böylece.




Ezginin Günlüğü - Martı

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner