Nisan 29, 2011 | By: ufukcel

Had Gadia - Mabel



"Ne güzel..."

Çok uzun zaman oldu. Fonda ne çaldığından haberim yok ama renkler kesinlikle mora çalıyordu. O gün bitmeyecek bir yağmur yağmıştı denizel iklimlere ve birisi hayatımın kılcal damarlarına sızmak için çaba gösteriyordu. Zor olmayacaktı, zira hepsi kanamaya çok önceden beri müsaitlerdi. Kişiliğimi, geçmişimi, geleceğimi, bildiklerimi, bileceklerimi... Kısaca her şeyimi kanımda taşıyordum ben. Kimyasal reaksiyonlarımı sekteye uğratmaya çalışmayacağından kendimi güvende hissediyordum. Taa ki o güne kadar...



"Bak o kısmı atlamıştım ben. Ama bu kadar açık edince yanlış düşünmemem elde değildi. Biraz yalnızdım sanırım ben de."

Yaşadığım her şeyi öyküleştirmeye, düşündüklerimi cümlelere katmaya başlamamıştım daha. Gepetto Usta'm daha can katamamış, perime ulaşmamı sağlayamamıştı. Gerçi ikimizin arasında gizli bir hukuk vardı. Benim periye ulaşmamı istediğinden hala emin olamıyorum. Sanki evden uzaklaşırsam kendine taştan bir hatun yapacak ve bir şeyleri anlamamı sağlayacaktı. Konudan uzaklaşmadan özetleyecek olursam, taş gibi bir üvey annem olacaktı. Aslında fena gözükmüyor böyle bahsedince. Neyse...

"Had Gadia!

- Ağlamıyorum gözüme bi şey kaçtı. (Natalie Portman)"

Merhaba,

Bugün sizlere ömrü hayatımda tanıyabileceğim en gerçek kişiyi tanıtacağım. Önce biraz hayal kurmanız gerekiyor. Dev ama ürkütmeyen dalgaları olan bir sahil kıyısı, kıvrımları olan bir yoldan, ağır aksak ulaşılan bir sahil kasabasında. Hiç kimsenin önemsemeyeceği o yoldan geçerken bir kez daha sağ tarafına baktığında göreceksin sadece ve yoluna devam edeceksin, öylesine bir yer... Tek bir taş olacak, dinlenmelik ve çevresinde de milyonlarca taş olacak, sektirmelik. Kulağında sadece tek bir şarkı çalacak, dudaklarından aynı şarkı okunacak. Zamanın durduğunu hissedeceksin, en güçlü antidepresanını en yüksek dozda damarlarına zerkedeceksin. Okunacak son bir cümlen kalacak bitmesin diye sayfasını çevirmeye kıyamadığın kitabında. Yüksek dozda deniz sarhoşluğuna kapılacaksın ve aklında ne varsa bir anda sileceksin.

Hayal kısmı tamamsa artık kahramanları içine yerleştirebiliriz. Ana kahramanlar gerçek hayattan alınma. Ama süper güçleri var.

"- Hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu? Ya da bir şeyin?

- Evet, evet. Fark ettim bunu. Her fark ettiğimde de gitmek istedim. Bazı insanlar aile kurmaya önem verirler, yani buna değer verirler. Bazıları ise başka bi takım şeylere değer verirler. Bunlara değer verirken, niye değer verdiğini düşünmez bile; toplumun içinde erimiş olan birey."

İlki biraz tutarsız. Üstelik bir hayli de karamsar ve hayata karşı olduça önyargılı. Olaylara tarafsız kalayım derken, olayın tamamen dışında kalanlardan. Kumral bir kız hayal ediyor, bazen kendini sandığından daha da fazla kaptırıyor, bazen de kendi çizdiği sınırları aşmamak için çevresine tel örgüler örüyor. Hayattan fazla beklentisi yok, ileride popüler kültürden etkilenmemiş haliyle evli, mutlu ve çocuklu olmayı hayal ediyor. 80 ile sığamazsa kendi ada devletini kurmayı düşünüyor veya hiç olmazsa bir nazi kampına mülteci olarak sığınmak istiyor. Çevresinde asosyal/asosyapatik/patik/apolitik/afrodizyak/antibiyotik olarak görülse de aslında oldukça sığ ve bir o kadar da dibe çökmüş kahve kıvamında. Çabuk yoruluyor, çabuk sıkılıyor, çabuk vazgeçiyor ve çoğu zaman çabuk aldatıyor. Olmayacakları, olduramayacakları biliyor ve kılını dahi kıpırdatmıyor. Küçüklüğünden beri hep bir şirin baba olmaya çalışıyor, sakalları beyaz çıksın diye 20'sinden sonra daha fazla süt içiyor. Aklına esenler genelde meteorolojinin yanlış bir tahminine denk geliyor ve aslında hiç de orada değillermiş gibi devam ediyor. Korkuyor, kaçıyor, susuyor, sıkılıyor, kendini acıtıyor... Oyuna girmek için asırlardır kenarda ısınma hareketleri yapıyor.

"Rengin sararmış derdin ne?
Bi haller olmuş sana yine
Bırak gün yanından geçip gitsin
Yarın şansını yeniden denersin
Gözün kararmış olur boyle
Yine de dönüp bakma geriye
Bırak yıldızları kayıp gitsin
Yarın başka bir dilek dilersin
Ah, sen kendinde ol yeter...
Karanlık çökmüş temiz kalbine
Kanın azalıyor terk edildikçe
Bırak aşkları yaşanıp bitsin
Yarın daha çok sevilirsin
Ah,sen kendinde ol yeter..."

'Kısmi karanlıklara alışkın, erimiş mumlarına küskün, bir türlü ermeyen sabaha küfürbaz, kusurlarına sinirli, yalnız ve bir o kadar da yüreksiz. Kalbinin otobanında hız sınırı yapanlara diyecek tek sözü yok. Yüzünün sarısı, yeşile dönmüş, içindeki cümleleri dışarı çıkardıkça kusmak istiyor. Kaçıp gidecek gücü yok, kalıp savaşmaya mecali yok.'

İkincisi biraz kararsız. Ne yapabileceğine değil nelerden vazgeçebileceği konusunda kararsız. Bir adım attığında diğerini hesaplayacak kadar plancı, az önce yaptığı şeyden sonra şimdiyi düşünmeyecek kadar havai. Denizin kokusunu alıp, uzanıp tutmak için planlar yapan ama hayalini bozmamak için düşünü kurduğu sahile gitmeye çekinen bir hayalperest. Uygun adım yol aldığı hayatında değiştirmek istedikleriyle, hayata katmak istedikleri arasında tonla fark var. Basit bir matematik hesabıyla işin içinden sıyrılmaya çalışmak ondan daha hayalperest olmayı gerektirir.

"El etti geçti bir deli martı...
... aklım şimdi kıyıya vuruyor..."

                                                                                                 -Telefonun çalmıyorsa, bil ki benim.-


                                                                                                                     
  Nuray, buluttan yapılma kuzu,
  boğazımda kalan son cümlelerin tamamlayıcısı, aklıma getirmeye çekindiğim hayallerin yardakçısı, yeri geldiğinde yumuşak yastığım, yeri geldiğinde susmayan alarmım,
uykumda saçımı okşayan diş perisi gibisin. Kolluk kuvvetim, can simidim, çayımın yanına peynir gibisin.
  Nuray sen erik olmasını beklemeden yemeye kıyamadığım çağla gibisin. Bazen kuzukulağı, bazen gilaboru, bazen de çilekli milkasın. Kışın Balkanlardan gelen sıcak hava dalgası, yazın esen meltemsin.
  Nuray, gizli kalmış bir bahçede sırt sırta vermiş birbirimize hayallerimizi anlatıyor gibiyiz.      Birbirimizin hayallerine katkıda bulunmak için yalanlar uyduruyoruz, olan bitenleri hep iyiye yormaya çalışıyoruz.
  Nuray, geçen gün bir kurbağayla konuştum. Bana senden cümlelerle gelmiş. Nilüferlerin üzerinde nasıl habercilerin var senin? Oraya da burada olduğu gibi çok yağmur yağıyor mu? Şehrin diğer ucunda olmak nasıl bir duygu?
  Hayat çok garip Nuray... Maviye boyanan duvarlara edepsiz yazılar yazıyorlar, tüm anlamlara peşkeş çekiyorlar.
  Nuray, ben hayatı yeri geldiğinde Charlie Chaplin tadında, yeri geldiğinde Rocky Balboa tadında yaşıyorum. Bazen sessizleşip içime gömülüyorum, bazen elaleme meydan okuyorum. Her şeyde bir heyecan bulamıyorum Nuray.
  Sinüslerim kapalı, nefes alamıyorum her zaman Nuray. Eğri grafiklerimin açıları sana dönük, senden yardım bekliyorum; çok heyecan yaptığımda burnumu üzerine doğru kuvvetlice bir dört parmak geçirir misin?
  Nuray, omzumdaki iki melekten seni sorumlu tutuyorum. Günahlarıma da sevaplarıma da ortaksın, sözlerinin değerini biliyorum. Şeytanıma da meleğime de senleyken söz geçirebiliyorum.
  En pahalısından bir kağıt mendil gibisin sen Nuray. Ağlamaya yeltendiğimde omzunu getiriyorsun, hasta olduğumda sana da bulaşmasına laf etmiyorsun.
 Güneşin batarken aldığı üzgün hallerinden almışsın biraz Nuray. Yalnız kalmaya alıştırıyorsun kendini, bazen benden daha çok suspus oluyorsun.
  Hayat çok garip Nuray... Bazen beni anlatan tek şarkıyı Serdar Ortaç yapmış oluyor bu dünyada.
  Son dakika golü yemiş kaleci hüznüyle, yumurtasını çaldırmış kuş kızgınlığıyla, üstüne gelen arabanın farlarını son kez gören şoförün çaresizliğiyle, kalbi tekrar çalışan adamın yaşama sevinciyle, uykusundan yeni uyanmış bebeğin masumiyetiyle, en zor sınavından geçen bir öğrencinin mutluluğuyla, resmediği şey kalmayan bir ressamın ustalığıyla ve yazmadığı dize kalmayan bir şairin diliyle diyorum ki bu işte bir yanlışlık var Nuray... Olmaması gereken şeyler olurken ve biz buna engel olamazken ve hala bir aradayken ve hayallerimiz bu kadar kesişmiş ve dünya üzerinde mini bir konsorsiyum oluşturmuşken neden hala üzülüyoruz biz sürekli? Bir yerde bir yanlışlık yapıyoruz sanki.
  Mabel'in aşkına, Tuna'nın Ada'ya baktığı gibi, Aras'ın söylemeyediği milyonlarca sözcükler beraber ve Şair Dayı'nın katkılarıyla diyorum ki iyi ki varsın.
  Öpüyorum kalp kapakçıklarını.
                                                                                                                             Ufuk.




"Ne güzel..."

Sevmiyorum, beceremiyorum, uygulayamıyorum, kelimeye dökemiyorum... Her zaman yeterli olamıyorum. Yine de bu işi öğrendiğimi sanıyorum. Varsayımlarıma göre en az bi 50 sene daha kara kuzu olarak dolaşacağım yanında. Bence kafi bir süre.

Şu kısa ömrümde senden daha tecrübeli olduğumdan -tam tamına 3 hafta!- birkaç uyarı yapmak istiyorum izninle.


* Mabel'lerime iyi bak.
* Mabel alırken arada tadına da bak.
* Mabel'i yerken aklına beni getir.
* Mabel'in en bulunmayan çeşitlerini bulmayı ve tatmayı kendine görev edin.
* Mabel'siz bırakma kimseyi. Özellikle de çevrendeki en fazla Mabelseveri.
* Mabel gibi aziz ol, Mabel verenlerin çok olsun.
* Mabel Matiz dinle. Ama fazla dinleme yine de.
* Mabel'in olsun bi tane. Ama sadece ona Mabel'im de.
* Mabel'i benden başka kimseye verme.
* Mabel'i arka arkaya 40 kez tekrarlama, çok anlamsızlaşıyor.
* Mabel'den yapılma bir evde otur, evine Hansel'le Gretel'i al.
* Mabel gibi tatlı kalmaya devam et.
* Mabel'den rüyalar gör.

14 yorum:

windsingerspring dedi ki...

"Had Gadia!

- Ağlamıyorum gözüme bi şey kaçtı. (Natalie Portman)"

Neden kabul edilmez ki gözyaşları? Oysa o kadar güzellerdir ki...
Göz yaşları teslim olmak gibi görünebilir bazen. Ama hayata değil... Evet taslim olmaktır bence de. Ama bana göre kendine karşı dürüst olamamaya teslim olmaktir. O an o kadar masumane o kadar gerçeksindir ki...Gerçeksindir diyorum çünkü hem aklınla hem de kalbinle insanca yaşamanın zor olduğu bir yerde gözlerimizi açmamıza rağmen gözyaşlarımız kendi inanışlarımızın gerçek kanıtıdır. Asıl o inanışlarla yaşayabilmek zorluğuna yenilip benliğini inkar etmekten çok daha asil ve erdemlidir gözlerimde.
Benim fikrimce göz yaşları gözlerden süzüldüğü zaman bunun için ayrıca utanıp, kendini güçsüz hissetmeye ya da karamsarlığa sürüklenmeye gerek yoktur. Ne kadar gerçek olduğunu hatırlayıp başını kaldırır ve kocaman bir tebessüm gönderebilirsin içine, onların dışarı akmasına izin verirken...

ufukcel dedi ki...

Gözyaşlarıyla büyüyen çocuklar olarak bunu kabullenmemiz çok zor ama ağlamak ayıptır bu topraklarda. Dizlerim kanaya kanaya hiç kimseye çaktırmamak için oyunuma devam ettiğimi, gizli gizli duvar dibinde ağladığımı bilirim ben.
Ve bugün bir kez daha anladım ki ben hala ağlayamıyorum. İçime atılıyor birçok şey ve nasıl öğretildiyse öyle gidiyor. Sınırlarımı kim, nasıl çizdiyse üstünden bir çizgi de ben geçiyorum. Dedemi toprağa vereceğim yarın ve ben hala çocukluk alışkanlıklarımı birlikte büyüdüğüm adamla birlikte toprağa gömemiyorum.
Güzelce bi ağlamak lazım. Ama ağlayınca da Natalie Portman gibi ağlamak lazım.

"O an o kadar masumane o kadar gerçeksindir ki..."

windsingerspring dedi ki...

Kaybın için üzgün olduğumu ve bu ruhsuz yazımda bunu tüm samimiyetimle söylediğimi bilmeni isterim.
Söyleyeceklerimin anlamını yitireceğini hissettiğim yerdeyim...

ufukcel dedi ki...

teşekkürler wss..
nick'ini çok beğendim bu arada söylemeden geçemedim :)

windsingerspring dedi ki...

:) Teşekkür ederim. Bu da benim vazgeçemediğim bir çocukluk alışkanlığımla ilgili...
Söylemek istediğim çok şey vardı aslında yazdıklarınla ilgili....
Mesela sınırlar çizdiklerine inanılan ve de bu sınırların üstüne üstüne çekilen çizgiler tarafından terk edilene kadar (ya da terk edilinmeye de bilir tabi...) yine o sınırlar içinde, iç dağlayıcı veya görünen o ki ilham verici iç birikimin inadına isyansız bir hayat sürdürerek onca zamandan sonra dönüp bakılğında olması gerekenin bu olduğuna dair içe iliştirilmiş bu etik kavram yükselerek insanı onurlandırabilir mi?
Bu arada sormuş bulundum :)

ufukcel dedi ki...

Hmm cevap veriyorum, evet! :) Onurlandırmalı veya en azından öyle yapıyormuş gibi davranmalı. Çünkü sınırlar ne kadar üst üste ve kalın çizgilerle çizilmiş olursa olsun belirttiği/işaret ettiği/koruduğu alanlar belli ve kişiye özel. İçselleştirdiğin şeylerden kurtulmak mümkün değil ama. Yarattığın dünyadan roketle fırlatılmayı beklemek gibi bi şey bu :)

windsingerspring dedi ki...

''Yarattığın dünyadan roketle fırlatılmayı beklemek gibi bi şey bu :)''

:)Bu son sözün yüzümde tebessüme sebep oldu. Anlattığına tanıdık beklentiye benzer parçaları hep taşıyacağımı hatırlattın sanki...

Yolun nereye olduğunu bilmeksizin yeşilliklerin arasından yolun tadını çıkartırcasına kenarları renkli taşlar, Nisan papatyaları, Unutma Beni çiçekleri ve ismini bilmediğim birçok kır çiçeğiyle bezenmiş bir patikada keyifle yürüyor gibi hissettiriyor, hayata dair senin gözlerinden kaleme döktüklerin… Çiçeklerin canlı ve doğal duruşu göz alırken bir yandan taşların renklerine göre neden orada olabilecekleri merakı uyanıyor. Her defasında daha fazlası çarpıyor gözlerime. Saydıkça çoğalıyor, tutturamıyorum...
Yolculuk nereye bilmiyorum. Bundan şikâyetçi de değilim tabi... Patikada zaman durmuşçasına ve görebildiğim her şey doğal...
:)Belki de bu yüzden, yolda geri kalan her şey güzel geçiyor...

ufukcel dedi ki...

Ben de bayılıyorum cümlelerden hayaller çıkarmaya :) Şarkıların kliplerini oluşturuyorum, romanların filmlerini çekiyorum... Ayrı bi kafada yaşıyoruz biz biliyorum :)
Her ne kadar çiçeklerle dolu olsa da karanlık gibi geldi yolun. Önünü aydınlatacak güneşini kapatan bulutlara meydan okumuyorsun sanki.
Ayrıca o çiçeklerin arasına bi tutam mavi mine, bi tutam da kasımpatı ekle. Taşlardan arındıramam belki ama yolunun daha güzel kokmasını sağlayabilirim :)

melankolik melodi dedi ki...

Nuray buluttan yapılma kuzu, ağlamaya mahkum.nuray çok bilmiş, hayalperest, üstelik gevezesin. en zayıf yerin yumuşak karnın .nuray, penisilin olduğunu iddia eden küflü peynir gibisin.nuray sen hiç olgunlaşamayacak ham bir meyvesin.damak zevkin gibi tamamen ekşisin. Nuray sen çok beceriksiz bir polyanna taklidisin. Nuray bazen felaket habercisi gibisin, şom ağzını kapatmayı hiç mi bilmezsin? Nuray hala ergen bunalımları yaşıyorsun, çok istikrarsızsın. Ne yapmaya çalıştığını sen bile bilmezsin. bu işte bir yanlışlık var Nuray, sebebi sensin…

melankolik melodi dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
windsingerspring dedi ki...

:)Teşekkür ederim yeni çiçekler için...

Yollarım çok da karanlık diyemem aslında. Renklere doyumsuz... :) Benim bahsettiğim yolsa bana ait bir yolculuğa ait değil tam olarak. Bir takip ediş. Ayak izlerini merakla seyrettiğim bir yola misafir edilmiş gibi...

Cümlelerinden hayaller çıkartmaya ya da hayallerinden cümlelerini bulmaya devam etmelisin diyorum. O yol paletinde birbiriyle karıştırdığın renklerinden daha önce hiç farkında olmadığım renkleri de keşfedebilirim böylelikle... :)

ufukcel dedi ki...

Haklısın ben kendi yollarımı senin kara yollarına kattım birden :) Ama yollarımızın kesiştiği çeşitli kavşaklarımızın olmadığını da söyleyemem. Kontrollü geçersek renklerin daha çok farkına varır ve ikimiz de farketmeden paletlerimize renkler ekleriz :)

Söylenecek sözler, yazılacak cümleler bitiyor kimi zaman. İnsan bazen her şeyi tarif etmeye gücünün yetmeyeceğini düşünüyor, hatta ileri gidip kendi yazdıklarına küsüyor falan filan... Garip yaratıklar...

windsingerspring dedi ki...

Tarife gücünün yetmeyeceğini düşünmeye fırsat bırakmadan, tarif etme çabası içinde kendini bulmakla yazabilmek daha rahattır belki de... Hoş bazen buna da gerek kalmaz hazır halde akar içine cümleler insanın anlamaya ve anlamlandırmaya meraklı ise. Hisseder... İşte o anda söylediği her söz ya da yazdığı her cümle doğru ya da yanlış, hissettiği gibidir. Kendine özgüdür ve insana ait olması nedeniyle gerçekliğiyle güzeldir.(bence)

Kendi yazdıklarına küsmek başa gelir bazen evet... Bazen içe ait olan, ellerdeki aynadan tam olarak net görünemeyebilir kendine... Yüklenen anlamlar yetersiz gelir. Ama belki de bir sonraki cümlenin her zaman bir öncekinden daha fazla renk taşıyabileceği içindir... :) Tıpkı bir fırçayı her defasında daha fazla farklı yerlerinden, birden çok renkte boyaya batırarak resim yapmaya başlamak gibi...

ufukcel dedi ki...

Cümlelerinin yetmediğini düşündüğünden kaçarsın belki de yazmaktan. Yollarının bir yere varacağından şüphe duyarsın, renklerin bir gün solacağından korkarsın, hatta bazen vazgeçersin. Ama işte bi şeyler zorlar, dürter, bazen yorar ve tekrar sil baştan yazarsın her şeyi. Onun için asla bir yazar olmaz benden de :) Korkak ve kararsız bir insandan olsa olsa Mabel tüketen çikolata canavarı olur :)

Hayatın akışına aldırmadan bir kenarda durup arabadan yansıyan yakışıklı yansımana bakarak selam çakabiliyorsan hala bu hayattan zevk alabiliyorsun demektir. Hala uyumadan önce kum saatini ters çeviriyorsan ve zamanın böyle daha yavaş geçtiğine inanıyorsan hayata meydan okuyabiliyorsun demektir. Bazen olduğundan daha mutlu olduğunu hissediyorsan umudun hala bi yerlerde bekliyo demektir.

Roketime bindim bekliyorum :)

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner