Mayıs 07, 2010 | By: ufukcel

A Road Adventure - Coming Soon!

Aile bireyleri, sevgili, eş, dost, hısım, akraba, çocukluk arkadaşı, Dördüncü Mahmut'un sekizinci göbekten akrabaları, hepsi birden yaşadığınız şehirden uzak bir Anadolu şehrinde olunca istemeseniz de, birisinde olmazsa bir sonrakinde mutlaka yaşanacak diyaloglara merhaba dersiniz. Konuşmak istememeniz, kafanızda çeşitli bahaneler üretmeniz ve yaratabileceğiniz kimi taktikler kurbanına yaşlı gözlerle bakan timsah yolcuyu bu konu üzerindeki ısrarından vazgeçirmeyecektir.

Tarih hatırlamıyorum ama sıradan bir otobüs muavini kadar yolculuk yapmaya başladığım zamanların birinde seyahat etmeye alıştığım, mola yerindeki gözlemeci teyzeyle 'çek bana oradan bi patatesli hatunum!' kıvamına geldiğimiz, otobüs şoförleriyle göte parmak, enseye şaplak yakınlığına an ve an yaklaştığımız zamanlardı. Kıştı, soğuktu, otobüsün kaloriferleri ancak otobüsün ön tarafını ısıtmaya yetiyordu ve arka kısımdaki yaklaşık 20 kişi aramızda söz kesmeye karar vermek üzereydik. Bu yakınlaşmanın adını koymamız gerekti artık. Bir ara iki koltuk önümdeki gençlerin fırsattan istifade yiyiştiklerini gördüm ve gözümü sola kaydırıp 'yanımdaki devasa cüsseli abiyle nasıl bir fantezi kurabiliriz' ihtimalini düşünmeye başladım. Ve bitirdim. O kadar kısaydı ki o an, yazmaya uğraştığım bunca cümleye değmeyecek eminim. 

Elindeki tesbihin ruhani şıngırtısını neden çıkardığını sormak üzereydim ki, kendine bir tür ısınma gereci olarak tesbih taşını seçtiğini anladım, sustum. Ama o susmadı.

"Nereye yolculuk genç?" sorusuyla irkildim, titredim ve kendime geldim. Titrememin başka nedenleri de vardı ancak o kısımları es geçiyorum şu anda. 

"San Diego, California. siz?" dediğimi sanmak isterdin biliyorum ama o ciddi duruşunu, 'hele bi yamuk yap da indiriyim sümsüğü ağzının ortasına' bakışını görmediğin ve ilaveten 'komik olmaya mı çalışıyorsun lan sen!' önsözlü cümlelerini duymadığın için bu espri anlayışınızın ne kadar çocukça olduğunun farkında değilsin.

"Otobüsün uğrayacağı kaç şehir var ki sanki? Seninle aynı yere gidiyoruz işte, Tokat'tan geçmezse kendimizi Antalya il sınırında buluruz ki, beklenmedik bir kıyak olur bu tüm otobüs camiası için şu soğuk kış gününde." demek isterdim ancak otobüsün ne kadar hızlı gittiğini, kaçacak yerim olmadığımı ve ne kadar espri yapmak istesem de bu tek esprimden sonra hayatımı katıksız, üstelik mini etekli yolcu otobüsü hostesi olarak geçirebileceğimi aklıma getirdim ve düzgün bir cevap vermeyi tercih ettim.

"Tokat, siz?"

(Yaklaşık 1 dk 42 sn ve 33 tesbih çekiminden sonra)

"Ben de..."

'Güzel, oh be sanırım sustuk' diye düşünmeye başlamıştım çünkü acayip biçimde gerilmiştim. Taa ki en kritik soruyu sorana kadar;

"Okuyor musun çalışıyor musun? Necisin bakıyım sen?"

Şimdi bilenler bilir, tipim her şey olmaya müsaittir. Çok arkadaşım pezevenk muamelesi yaptı, birçoğu da yine 'Tom Hanks gülüşün var, Holivud'a gitsen kesin yeni Zor Ölüm'de sen varsın' falan dedi ama işin aslı klasik bir Türk üniversite öğrencisi tipli adamım. Evet adamım. Klasik türk öğrencisi tipli adam nedir? Şudur; kendine belli bir tarz yapmış, belki hala liseden kalma sivilcelerinden vazgeçememiş, elinde kitap, dergi, kulağında mp3 çalar, düzensiz, belki biraz da kılıksız... İş adamı olmadığım kesin ama pezoya kadar da düşemem. Bu sefer riske atmadım kendimi ne varsa söyledim bir hamlede.

"Okuyorum, bu sene bitiyor okul inşallah."

(Yaklaşık bir 33 tesbih çekiminden daha sonra)

"Güzel güzel okuyun adam olun, bu milletin ihtiyacı var sizlere. Biz okumadık da adam olduk gerçi ama siz okuyun. Sizin neslin kanı bozuk. Hemen saldırırsınız karıya kıza, yoldan şaşarsınız mazallah. Aileniz size az mı para veriyor? Çalışıp ödeyin haklarını. Yazık yazık valla bu gençlik nereye gidiyor böyle..."

Noluyoruz lan?! Sanki 'okumuyorum, okuyanın bi tarafına koyayım, harem kurdum kendime, yakında senin bacına da saldırmayı planlıyorum, ailem de beni okutmak için kömür yardımı alıyor sekiz yıldır' dedim. Bir 'okuyorum evet'ten çıktı tonla ihtar ve ünlem cümlesi.

Cam kenarında oturmanın avantajını kullanmak için başımı ani bir refleksle dışarıya doğru çevirmemle 'sen daha duuuur, daha çekeceğin var benim elimden' cümlesini anımsatan tonlamayla Godzilla geri döndü;

"Pek konuşmayı sevmiyor şimdi gençlik, sen de haklısın. Takıyorlar kulaklarına volkmen'i, bangır bangır da açıyorlar sesini bok var sanki. Geçenlerde yine İstanbul'a gidiyorum bizim bacanağın yumurtalıklarında sorun varmış, ona baktırmaya, yanıma oturdu oğlanın biri, aynı senin gibi, saç burada, kulağında müzik, eline almış başbakana söven resimli dergileri, yol boyu uyuyor numarası yaptı bana. Canı sağolsun tabii ama insan biraz konuşmak istiyor, kaç saat yol sonuçta. Haksız mıyım sen söyle şey?"

Şimdi burada bir es verelim. Muhabbet çok boktan bir yere gidiyor, farkındasın sen de. "Şey" eşiğini aşmak üzereyiz. '"Şey"in yerine ne koyayım sana' demek istiyor, o gereksiz sözle aslında. 'Adını söyle yoksa dayı oğlu demeye başlayacağım sana, üstüne kalır valla bir ömür' uyarısı bu. Bak dikkat ettiysen bacanağının yumurtalıklarını (!) hiç dahil etmedim henüz olaya. Sanırım tüm pezevenk, godoş tiplemelerinden sıyrılıp birden bire üroloji uzmanı gibi gözüktüm adama. 

Artık numara da yapamayacağımı, adamın en boktan konularını bile, ki henüz lafa girmeden bacanağının yumurtalıklarından bahseden bir adam bu, dinlemeye maruz kalacağımı anladığımda muavinin "çay, kahve, kola ne alırsınız?" sesiyle huzur bulacağımı hiç düşünmezdim. 

"Sağolun ben bir şey almayayım." dememle düşünceli abimin,

"Getir getir arkadaşa da bi gaave getir sen, yol uzun, uykusu gelmesin şimdi." cümlesiyle kontra atağa geçmesi bir oldu.

O anda muavinin pis pis sırıtışını, elime plastik bardakla birlikte içeceğim en berbat üçü bir arada'yı tutuştururkenki "sıçtın oğlum sen" bakışını hiç unutmayacağım.

Farkındayım özet geçmemi istiyorsun. Hatrını kırmayıp önemli birkaç ayrıntıyı kırpırıyorum. Mola yerine geldiğimizde artık beni kankası olarak gören hürmetkâr abim çayımı da ısmarlamaktan çekinmedi. Tuvaletten çıkarken "olmaz benden olsun, valla kabul etmem" tarzı ısrarlı davranışlarına hiç girmiyorum hele. Sonrası malum, siyaset, hafta sonu oynanan 9 süper lig, 9 1. lig ve bir de 2 yıl önce yapılan halı saha maçının teknik ve taktik analizleri, 'kimlerdensin, şunları da tanır mısın' muhabbeti ve illa ki 'okul da bitiyor ne olacaksın gözüm' konularını kapsayan 9164 sayfalık bir ek Ergenekon iddianamesi tadında bir ince ince yasemince parodisi.

Hala gece uyumadan karısından -ve bacanağından- gizli gizli "iyi geceler sevimli şey" temalı mesajlar atıyor, pek bir iyi anlaşıyoruz kendisiyle.



Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner