Temmuz 31, 2010 | By: ufukcel

The Orange Butterfly's Story


Ah kusura bakmayın burası doluydu. Henüz az önce birisi gelip yüreğinden bir parça bıraktı buraya. 'Tanımıyorum daha sizi ama benim için çok önemli, sahip çıkar mısınız?' dedi. Üzgünüm efendim, bu yeri sonsuza kadar korumak zorundayım.


Siz hiç söz veren bir kelebek gördünüz mü bayım? Yani şöyle kanlı canlı, rengarenk bir kelebeğin sizin için bir şey yapmaya söz verdiği oldu mu? Bir çiçeğin tepesine konup, sizin için o çiçeği koklayabileceğini söyledi mi mesela? Ya da gidebildiği en uzak yere kadar gidip, orayı size anlatmak istedi mi? Kaç günlük ömrü kaldığından haberi olmadan, sizin sayılı günlerinizin iyi geçmesi için elinden geleni yapacağını söyledi mi? Ya uykusunda bile size kokusunu bırakabileceğini söylese bir kelebek? Güler geçer misiniz bayım yoksa siz de her gece o'nun umuduyla mı uykuya dalarsınız? Görüp görebileceğiniz en güzel turuncuyu sizlere sunacağını, karşılığında sadece sevginizi istediğini söylese bir kelebek, sizce de fazla bu dünyadan değil gibi gelmez miydi size de?


Uçmayı bana anlatan bir kelebek gördüm ben rüyamda. Gördüğüm en güzel turuncuyu bana sunmaya gelmişti. En sevdiğim çiçekten daha yeni gelmişti. Kanatlarını daha hızlı çarptıkça, kokusunu her yanıma bulaştırdı. Tutundu parmağıma usulca, baktı gözlerini dikerek gözlerime ve 'rengarenk bir kelebeğim ben ama çok yoruldum, biraz dinlenmem lazım ellerinde' dedi.


  Bir kelebek gördüm rüyamda. Bendeki ben'leri ortaya çıkarmaya başladı gelir gelmez. 'Uzaklardan geldim, sen olmaya geldim, ya yol göster bana ya da vazgeçir beni yapabiliyorsan' dedi. 'Bir gün uykumda tekrar gitmeyeceğini nereden bileyim?' dedim aniden. Korkutuyor muydu beni yanında hissetmek yani? Yanımda bir kanat daha çırpsa, kokusunu yaysa içime, güzelliğini bile kıskanmasam o an, sadece gözlerimin içine bakıp mutlu olduğunu bilsem, uykudan uyansa da yanında kalacağımı anlasa... Korktuğu şey kendisinin çaresizliğiydi. Bu kadardı tüm anladığım.


  Bir gün kozamdan çıkmayı düşündüm. Gözlerimi açtığımda güneş çoktan tepeye varmıştı. Her şey gözümü alıyordu ama karşımda durmuş bana bakan kelebeğin renklerine takılmıştı özellikle gözüm. 'Biraz portakal, biraz da çilek kokuyorsun' dedim, 'Eğer bunlar gerçekse, sen gerçeksen ben uyanmak istemiyorum. Yok rüyaysa uyandır beni hemen şimdi; çünkü belki bir yerlerde seni gerçekten bulabilirim, kim bilir...'. 'Dinlenebilirsin istediğin kadar dünyamda. İstersen gördüklerine inanmamana, gözlerini kapatmana ya da dünyayı sil baştan boyamana yardımcı olabilirim. Hatta ılık bir rüzgar gönderebilirim melodilerle sana. Kimsenin seni anlamadığını sandığın anda yanında bitebilirim mesela. Uçmaktan korktuğumu biliyor muydun? Yükseklerin bana göre olmadığını düşünüp durdum hep. Bana uçmayı öğretir misin?' dedim.

Çok konuşmuş olmalıyım ki, yüzünü çevirdi benden. Sonra uçtu gitti, tek kelime etmeden. Uçunca kanatlarından çiçek tozları döküldü, tane tane gözümün önünde uçuştu. Sesimi duymayacağını bile bile 'ama henüz cümlelerim bitmemişti, çok mu şey istedim ki?' dedim. Günlerce bekledim... Gördüğüm her gün ışığını o sandım, uyandığımda yerinde olmasını dua ederek kuş uykuma yattım. Uçmaktan vazgeçmek üzereyken geldi. Karşımda yine gün gibi doğup 'Seni götürmeye geldim, her şeyinle hazırsan hayallerini sana göstermek için seni gezdirmek isterim.' dedi. Heyecandan ne diyeceğimi bilemedim. Sadece sustum ama o demek istediğimi anlamıştı bile.

Burası dolu bayım üzgünüm, siz gelmeden çok önce bana hayal tozları serpen birisi geldi ve gözlerimi kamaştırdı. Hakkında hiçbir şey bilmesem de o'nu size anlatabilirim. Oturmaz mısınız yine de o gelene dek? Size anlatacak birkaç masum, turuncu öyküm var.




Bitter Sweet Symphony - THE VERVE

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner