Mayıs 18, 2010 | By: ufukcel

On The Road Again



'uykusu gelmiş, uyumuş işte' diye kestirilip atılamayacak kadar önemli birkaç dakikayı tanımlar. huzur bulmak, rahatı aramak ya da ineceği durağı beklemeden kestirmek... ne derseniz deyin sadece uyuyan için güzel bir şeydir. sevgiliyseniz ilk dakikalar güzeldir ancak daha sonra hareket edemediğinizi anlarsınız, omzunuz uyuşur, gerekirse saatlerce öylece kalabileceğinizi aklınıza getirip katık toplarsınız yanınıza. anne ya da babaysanız sorun yok zaten, yıllarca sırtında taşımışsınız biraz da omzunda götürsen olayı ne kaybedeceksin? arkadaşsanız, savunmasız uykusuz şahsa götlük yapıp ensesine şaplak atabilirsiniz içiniz cız etmeden.

ama işin garip yanıı yanındaki uyuyabilecek potansiyeldeki kişiyi tanımıyorsanız başlar. sigortalı ve kıdemli bir şehirler arası otobüs yolcusu olarak söylemem gerek ki, anılarımı depreştiren birkaç olaydan biri olmaya başladı birkaç gündür. yaşadığım olayı dinledikçe eski sevgilimi neden özlediğimi anlayacaksın.

anadolu'da seyahat etmek, hele de sürekli değişik yerlere seyahat etmek herkesin kolay kolay alışabileceği bir durum değildir. bünyede kalıcı hasarlara yol açabilir. ancak bir kez alıştın mı da şehir içi otobüs yolculukları sıkıcı gelmeye başlar, durduk yere son durakları görürsün. şimdi olayın hassasiyetini kavrayabilmen için sana eskittiğim yolların fizyolojik yapısından da bahsetmek zorundayım; "bok gibi". evet asfalt var ama çoğu yerde yol çalışması olduğu için o da kendinden vazgeçmiş ve kendini çakıllara, mucurlara yar etmiş. iş böyle olunca, beşik pozisyonunda gitmekte olan yolcular kendilerini uyku moduna almamak için en fazla 1 saat direnebiliyorlar. sonrasında da 
kaşık pozisyonuna dönüyor yan koltuktaki talihsiz (?) kişiyle.

bu arada kendi uyku durumumdan bahsetmesem olmaz. sürekli yolculuk yapan birisi için yolculuklarda uyuyamamak büyük bir sorun aslına bakarsan. bünye değil bütçe açısından. her seyahat öncesinde bir bilet parasını da can sıkıntısını engellemek adına dergilere vermiş biri olduğumu hatırlatır, ntv tarih'e hayvani zamlarından dolayı selam ederim. uykuda sıçrama fobisi mi dersin, uyuyup ineceğin yeri kaçırma hobisi mi dersin ne dersen de uyuyamayan bir adet profesyonel yolcuyu yarattı mütemadiyen kullandığım otobüs firması.

yine sessiz sedasız bir otobüs yolculuğuna daha başlarken yanıma oturan cüsseli abinin aklından neler geçtiğinin farkında değildim elbette ki. otobüs hareket etmeye başladıktan 5 dakika sonra sorduğu tek soruyla gözlerinin kapanması bir oldu zira;

"kayseri'ye kaç saat var delüğanlı?"

cevabın bir önemi yoktu abim için. o anda ister "kayseri il sınırı yazıyor işte" de istersen "cemre toprağa düşüp de, erikler açmaya başladığında uyandırırım ben seni, uyu annem" de -ki annem kurmaz lan bana böyle cümleyi- gözlerini yarı ölüme doğru kaydıracaktı zaten. öyle de oldu. 3 bilemedin 5 dakika sonra koltuğunu arkaya yatırıp kış uykusuna yatacağını muavin de anlamış olacak ki klasik servis muhabbeti sırasında "abi ne içer?" diye sordu. "absolut apeach" diye cevap verdim. o kadar yavşadık birbirimize düşün. 

uyandırmaya kıyamadığım için kendisinden bir adet imzalı fotoğrafını rica ettim sessizce. o da "hmmss şşş hmmss" diye karşılık verince doğru yolda olduğumu anladım ve deklanşöre bastım. ben absolut'umu yudumlarken o da fosur fosur uyukluyordu. saygılar abi, burayı okuyorsan sana yol boyunca kıl oldum haberin olsun.




1 yorum:

melankolik melodi dedi ki...

omzunda kuş tüyü yastık zaten:)

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner