Şubat 15, 2011 | By: ufukcel

Hearts a Mess


Yazmam için zorluyor bir güç. Direniyorum, görmezden geliyorum, sakınıyorum... İçimi karartıyor kurduğum her cümle. Cümlelerime özne yaptığım her kişi bir bıçak darbesi yaralıyor. Devriliyor cümlelerim, yüklemlerim söz dinlemiyor. Nesnelerim kendine yol çizmiş, hepsi kendine özgü, kendi yolunda...

Uyuduğumda gittiğim dünyayı, girdiğim deliği sevemiyorum. Bomboş bir beyazlık. Veya bembeyaz bir boşluk. Beyaz da boşluk da körlük demek. Renkleri ayırt edemiyorum, sesler kulağımda çınlıyor, arkamdan seslenenleri duymaya zaten niyetim yok. Aklıma mukayyet olacak tek bir can arıyorum. Korumasız kaldığımı hissediyorum. Belki biraz üşüyorum, biraz da korkuyorum. Sonra gözümü açıyorum, hepsi geçiyor.

Eskiden adını sanını duymadığım ülkelerde gezerdim, gözlerimi kapattığımda. Tanımadığım insanlarla kendi dillerinde konuşur, yaralı hayatlarına yamalar sarardım. Sözlerin anlamının kalmadığını anlatacak o kelime ağızdan ilk çıktığında kaçmaya başlardım. Terkedilen bir sandal bulur, oluk oluk akan kanın içinde ait olduğum yere doğru kürek çekerdim. Hep arkama bakarak kaçmam bundan yadigâr. Asla gidemediğim yerler de yırtılmış haritamdan...

Duygularımı zamansız bir tetanosa kurban vereli çok oldu. Yüreğime kör bir Eros'un paslı bir oku isabet etti, her şeyi bir anda tuzla buz etti ama yaşamama da izin verdi. Nefesimin güçleştiğini, kalbimin zorlandığını aklıma her getirdiğimde biraz daha soktum içime. Eğer üstüne gitmezsem o an öldürecek sanardım. Yaşamaya alışmaya çalışmak, onla, evrimim olmuştu. Tarifi yok. Bana özel bir yaşam formu, kendi yarattığım bir canavar, yapay bir tatlandırıcı, kulağımda çınlayan çizilmiş bir plak sesi... Sonra gözümü açtığımda, hepsi geçiyordu.

Kendimle barışımı keseli çok oldu. Kangrenli kolumu kesip atmaktansa üstüne yükler bindirdim. Yutkunamadığım lafların tümünü beynime kazıdım, her yalnız kaldığımda hücrelerimi en acıtacak kelimelerle besledim. Boğazıma takılan virgüllere, uykumdan eden ünlemlere, yüreğime ağır gelen üç noktalara aldırmadan yer yer Pinokyo'yu, yer yer Geppetto usta'yı oynadım. Sonuçta ikisi de birer piyondu. Tahta bir kalp ile tahta bir vücut arasında pek de fark yoktu.

Gözlerimi kapattığımda karşıma çıkan gölgelerden usandığımı farketmemin üzerinden çok geçmedi. Belki biraz duygu sömürüsü, biraz korkaklık, biraz bitkinlik, biraz kırgınlık... Korkuyordum üzerime gelenlerden. Ya yapışırlarsa da hiç bırakmazlarsa kapalı gözlerimi? Ya gerçekle rüyamın arasına dinamitler atacak olurlarsa? Ya beyazlarımı kendi gölgeleriyle karartacak olurlarsa? İşime gelir miydi? Körlüğüm hiçbir zaman geçmeyecekti nasıl olsa. Aklıma kazıdığım listeden bir şarkı seçerdim o zaman, bitene kadar mırıldanırdım, söylenmesi en zor olan yerde sözü yarım bırakırdım. Kendini bile zor taşıyan dizlerimin bağlarının çözülmesine izin verirdim. Yüz üstü düşüp burnumda kan kokusunu alana kadar şarkıyı söylemeye devam ederdim. Şarkı bittiğinde belki her şey daha beyaz olurdu.

Nasıl olsa gözümü açınca hepsi geçmiş olacaktı...



Gotye - 'Hearts a Mess' by ceressa

Bir e-mail adresi girmelisin:

By FeedBurner